bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - escort bursa - bayan escort - escort bayan

bursa escort - bursa escort - bursa escort - escort bursa - escort bursa -
izmit escort şişli escort istanbul escort anadolu yakası escort bayan
Bugun...
SON DAKİKA

Tektipleştirme Projesi:şapka Devrimi

Tepeden inmeci yaklaşımların halk nazarında hiçbir zaman kabul görmediği ve bu tepeden inmeci uygulamalara karşı halkın her zaman tepkiler gösterdiği iyi bilinir. Ancak ‘halkın menfaatine’ denilerek “halka rağmen; halk için” yapıla
facebook-paylas
 Tarih: 29-10-2009 22:42:00

Tektipleştirme Projesi:şapka Devrimi

 

 

 

 

Başa giyilen başlık anlamında Latince "cappa"dan alınma bir kelime olan şapka, günümüzde erkek ve kadınların sokağa çıkarken gerek süs olarak, gerekse yağmur ve güneşten başlarını korumak gayesiyle giydikleri başlığın genel adıdır. İnsanlar, tarihin ilk çağlarından itibaren çeşitli şapkalar (başlıklar) giymişlerdir. Fakat başlarına takacakları şeyin ne olacağını, nasıl olacağını kendi zevklerine göre ve içinde bulundukları toplumun değer yargılarını dikkate alarak seçmişlerdir.
 
1826'dan hemen sonra, 2. Mahmut'un Yeniçeriliği kaldırması sırasında Akdeniz'de seferde olan Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa, Yeniçerilerden hiçbir eser kalmaması konusunda padişahın çaba gösterdiğini işitince, Tunus'ta bir miktar fes alıp tayfalarına giydirdi. İstanbul'a döndüğünde askerleriyle padişahın huzuruna başında fesle çıkınca, bu yenilik padişahın çok hoşuna gitti ve eski başlıkların yerini fes’in almasını emretti.
 
Hemen Tunus'a 50 bin adet fes siparişi verildi. Ancak daha sonra hammaddesi yün olan fesin üretiminin kolay olduğu fark edilince bir imalathane kuruldu. 1828'de çıkarılan bir kıyafet nizamnamesiyle de fes resmi başlık ilan edildi. Daha sonra genişleyen Feshâne Fabrikası, bütün ihtiyacı karşıladığı gibi devletin ilk yünlü mensucat fabrikası haline geldi. Cezayirli denizcilerin İstanbul'a taşıdığı fesi, bir dönem Türk denizcileri ve kadınlar da kullanmıştır. II. Mahmut serpuşu (sarık) yasakladığında ahali kendisine sert tepki göstermiş ve müslüman halkın nazarında II. Mahmut "gâvur padişah" olarak anılmıştır. Halka rağmen yapılan bu icraat zamanla tarihsel bir dönüşüm olarak kabul görmüş; fakat ulema çok uzun bir süre muhalefette bulunmuştur. Halkın bu yeniliği kanıksamasından sonra da tepkiler yavaş yavaş dinmiştir.
 
Cumhuriyetten önceki yıllarda Osmanlı toplumunda başlığın (sarık, fes…) özel bir yeri vardı. Saraydaki yüksek rütbeli memurlar kırk üç çeşit farklı serpuş (başlık) giyiyorlardı Serpuş, kişinin işini, aidiyetini, mezhebini, dinini gösteren güçlü bir işaretti. Hiç kimse kendisine ait olmayan rengi ve şekli kullanamazdı. Sadrazamdan vezir habercisine, yeniçeri ağasından en basit ere kadar bütün rütbelileri başlıklarından tanımak mümkündü. Din adamları on altı, halk ise yirmi dört değişik serpuşa sahipti. Osmanlı devletinin son zamanlarına kadar müslümanlarla gayr-i müslimlerin birbirinden ayrılması için giyimleri, bu arada giydikleri başlıklar farklı farklıydı. (M Z Pakålın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 111, 188; Yeni Türk Ansiklopedisi, X, 3818)
 
   Osmanlı devletinin sona ermesinden sonra Avrupai bir düzen hayalleri kuran Mustafa Kemal, hayalini kurduğu sisteme geçebilmek için halkı değiştirme ve dönüştürme yolunu tercih etti. Şapka kanunu yoluyla halk, psikolojik olarak değişime hazırlanacaktı. Muhtemelen şapka kanunu, tepkileri ölçecek bir barometre işlevi görecek, bu sayede toplumun reformlara tahammül sınırı ölçülerek, reformların çapı ve düzeyi tespit edilecekti. Bu değişim ve dönüşümün kanla olacağını M.Kemal defalarca tekrarlamıştır. Mustafa Kemal'in şapka devriminden çok önceleri (7-8 Temmuz 1919) Erzurum ve Sivas Kongreleri arasındaki dönemde Mazhar Müfit ile bir mülakatı, bize, şapka konusundaki görüşlerini yansıtır. Erzurum Kongresi sona erdikten sonra Mustafa Kemal ve arkadaşları sürekli bir araya gelerek yapılan çalışmaları değerlendiriyor, Sivas Kongresine sunulacak belgeleri hazırlıyorlardı. Yine böyle bir gece Gazi Paşa ile İbrahim Süreyya Yiğit, baş başa vermiş çalışıyorlardı. Paşa'nın aklına Mazhar Müfit geldi. Emir eri Ali ile haber gönderip onu da odasına çağırttı. Bir ara Süreyya Bey, Paşa’ya şöyle bir soru yöneltti: “Paşam, başarıya ulaştıktan sonra da iş bitmiyor. Memleketin sonsuza dek çalışmaya ve devrimler yapmaya ihtiyacı var. Neler yapmayı düşünüyorsunuz?" Mustafa Kemal bu soru üzerine Mazhar Müfit'e, gidip odasından not defterini getirmesini söyledi. Sonra da, "Şimdi not et bakalım", dedi. "Ama defterin bu yaprağını kimseye göstermeyeceksin. Sonuna kadar gizli kalacak. Bir ben, bir Süreyya, bir sen bileceksin. Şartım bu. Önce tarih koy. 7-8 Temmuz 1919. Sabaha karşı. Şimdi yaz:
1- Zaferden sonra hükümet biçimi Cumhuriyet olacaktır.
 
2- Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince gereken muamele yapılacaktır.
 
3- Tesettür (örtünme) kalkacaktır.
 
4- Fes kalkacak, uygar milletler gibi şapka giyilecektir."
 
Bunu duyunca Mazhar Müfit'in kalemi elinden düştü. Paşa, "Neden durakladın?" diye sordu. "Darılmayın; ama Paşam, sizin de hayalperest yanlarınız var."
 
"Bunu zaman tayin eder, sen yaz.”
 
5- Latin harfleri kabul edilecek."
 
 
“Paşam yeter, yeter. Cumhuriyet ilanını başaralım, üst tarafı kolay."
 
Mazhar Müfit, bundan sonra defterini kapayarak koltuğunun altına aldı ve ayağa kalkarak, "Paşam sabah oldu", dedi. "Siz oturacaksanız hoşça kalın" deyip ayrıldı. (Hıfzı TOPUZ, Gazi ve Fikriye, 6. Basım, Remzi Kitabevi, İstanbul Ocak-2002, s. 141-142)
Atatürk'ün, şapka inkılâbı konusunda üç dört aylık bir süre içerisinde bir taraftan halka şapkayı tanıtması, Kastamonu ve İnebolu konuşmalarında gerekçelerini açıklaması, toplumdaki sosyal ve siyasi gerilimleri de dikkate alarak ve kademeli bir uygulama ile kamuoyuna bunu benimsettiği bilinmektedir. İsmail Habib Sevük'ün ifadesine göre, 1923 yılı Nisan ayında Çankaya Köşkünde yedi sekiz kişinin bulunduğu bir mecliste bir kişi Atatürk'e "Bir gün başımıza şapka giyebilecek miyiz?" sorusunu yöneltir. Aldığı cevap; "Şapkayı önce bahriyelilere giydiririz, onlar halka seyrek göründüklerinden göze batmazlar. Sonra ordu giyer, bu askerlik işi olduğu için kimse karışamaz. Onları gören münevverler de alışmaya başlar ..." şeklindedir.
 
Gerçekten de şapka inkılâbı konusunda ilk girişim, donanmada 1925 Mayıs ayında Alman tipi keplerin benimsenmesi olmuştur. Bundan sonra, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Birliği ve daha sonra da Kara Kuvvetleri tarafından vizyerli kep kullanılmaya başlanmıştır. Kastamonu gezisinden üç ay kadar sonra 25 Kasım 1925 tarih ve 671 sayılı "Türkiye Büyük Millet Meclisi âzaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilumum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk Milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının umumi serpuşu şapka olup buna münafî bir itiyadın devamını hükümet men eder." şeklindeki "Şapka İktisası Hakkında Kanun" çıkarılmış ve bu inkılâpla bağlantılı olarak 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı "Tekke ve zaviyelerle türbelerin seddine ve türbedarlıklar ile birtakım unvanların men ve ilgasına dair kanun" da yürürlüğe girerek Sevük'ün, "Kavuk ümmetimiz, fes Osmanlılığımız, kalpak ihtilalimiz ve şapka ise inkılâbımızdır" şeklinde ifade ettiği şapka inkılabı gerçekleştirilmiş oluyordu.
 
Atatürk'e göre şapka, batılı ve modern olmanın simgesiydi, uygar kıyafetin ayrılmaz bir parçasıydı. Bunun dışında kalan (fes, sarık, külah vb ) başlıklar, Türk ulusunun kıyafeti olamazdı! Nitekim 24 Ağustos 1925 tarihinde, Kastamonu'ya yaptığı bir gezide, elinde Panama şapkası biçiminde geniş kenarlı beyaz bir şapka olduğu halde halka şöyle seslendiğini görüyoruz:
 
"Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp canlandırmağa yer yoktur. Uygar ve milletlerarası kıyafet, bizim için, çok cevherli milletimiz için lâyık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz, ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve tabiatıyla bunları tamamlamak üzere başta siper-i şemsli serpuş. Bu serpuşun adına şapka denir. Redingot gibi, bonjur gibi, smokin gibi, frak gibi, işte şapkamız!
 
Arkadaşlar, kesin olarak söylüyorum, korkmayınız! Bu gidiş zaruridir. Bu zaruret bizi yüksek ve önemli bir sonuca götürüyor. İsterseniz bildireyim ki, bu kadar yüksek ve önemli bir sonuca varmak için gerekirse bazı kurbanlar da verelim. Bunun önemi yoktur " (K Z Gençosman, Atatürk Ansiklopedisi, İstanbul 1981, X, 67)
 
Mustafa Kemal, topladığı ahaliye bu değişimin neden gerekli olduğunu izah etmemişti, ama sonrasında Ağustos 1925’te İnebolu'da yaptığı konuşmada şunları söylemektedir:
 
“Efendiler! Türkiye Cumhuriyeti halkı fikriyle, anlayışıyla uygar olduğunu kanıtlamak ve ortaya koymak zorundadır. Uygarım diyen Türkiye halkı aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla uygar olduğunu göstermek zorundadır. Kısaca, Türkiye'nin gerçekten uygar olan halkı, başından aşağıya dış görünüşüyle bile uygar ve gelişmiş insanlar olduğunu fiilen göstermek zorundadır… Soruyorum: 'bizim kıyafetimiz milli midir? 'Bizim kıyafetimiz uygar ve enternasyonal midir?’ Size katılıyorum. Tabirimi mazur görünüz. Altı kaval üstü şişhane olarak ifade olunabilecek ne millidir ne de enternasyonaldir…”
 
 
Enes HÜSEYİNOĞLU
Etiketler

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  DİĞER Ekonomi Haberleri
  • BUGÜN ÇOK OKUNANLAR
  • BU HAFTA ÇOK OKUNANLAR
  • BU AY ÇOK OKUNANLAR
Kaliteli elit escort bayan profilleri ile birlikte güvenle beraber olabileceğiniz mecidiyeköy escort kadınlarını bulabilirsiniz. Buna yakın olan esenyurt escort reklamlarınada bakmayı unuttmayın.

bursa escort bayan görükle bayan escort

bursa escort görükle escort

  HAVA DURUMU
GAZETEMİZ
  ANKET Tüm Anketler
Web sitemize nasıl ulaştınız?
  NAMAZ VAKİTLERİ
nöbetçi eczaneler
  HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI YUKARI