Hatırlıyorum da, zamanında bir Filistin mitinginde 2 tişört almıştım, 2 oğlum için
Birisinin üzerinde Şeyh Ahmed Yasinin, diğerinde Hasan Nasrallahın resimleri vardı
Nasrallahınkini Muhammed Furkana, Ahmed Yasininkini de zaten adını ondan alan Mücahid Ahmede giydirmiştim, pek de yakışmışlardı
Şimdi Mücahid Ahmed büyüdü ve ne güzel, ağabeyinin Nasrallahlı tişörtünü giyebilirdi
Ama
*****
Geçtiğimiz günlerde Şeyh Ahmed Yasinin şehadet yıl dönümünü idrak ettik
Sahi, edebildik mi?
Tekerlekli sandalyede olan bir Liderin nasıl oluyor da, hangi parametreler çerçevesinde o sandalyede liderleştiğini, devleştiğini, devletleştiğini düşündük mü?
Koca işgalci güç tarafından, ayakta bile duramayan tek bir insana, bir sabah namazı bir cami avlusunda, bir helikopterden atılan özel bir füzeyle suikast yapılmasındaki esrarı, fiziken değil manen , lafta değil icraatta Dik Duruşa bağlayabildik mi?
Hayatında (namaz kıldığı yıl X 365) sayısı kadar sabah namazı kılan ama 1 kez bile kafasına füze atılmayan bizler, hiç bu namazlarımızı ve hayatlarımızı sorguladık mı?
"Kim hakkını arıyorsa, kim dik duruyorsa kafasına ya mermi ya füze atıyorlar, sahi, peygamberlere de taş atıyorlardı, işkembeyle işkence ediyorlardı!" deyip,
Hiç başımıza atılmayan bir füzeden, bir mermiden utandık mı biz?...
Sosyal medyada her gün Ahmed Yasinin Şikayetnamesinin paylaşıldığını görüyorum
İnsanlar insanların vurdumduymazlıklarından rahatsızlar
Birilerimizin canı yakıldığında ve bazılarımızın canı buna dayanmadığında, içimizdeki canlı cenazelerin canı hiç yanmıyorsa ve bu durum da içimizdeki vicdanlıların canını sıkıyorsa, bizlerde nihayet bir canlanma olduğunu söyleyebiliriz, elhamdulillah!..
Ne ki,
Bir lider Ümmet'i Allah'a şikayet ediyorsa bu üzerine düşünülesi bir ibrettir fakat Ümmet'in tamamı Ümmet'in tamamını Allah'a şikayet ediyorsa, bu Ümmet'in felaketidir!
*****
Arap Uyanışı'nın ve Suriye Devriminin sürdüğü ve Resulullah'ın Devrimi'nin bile 23 sene sürdüğü düşünülürse, komplocu acilciler'in kurnazca zorlamalarının aksine, daha uzun zaman konuşulacağı şu zamanda bilinmelidir ki,
"Def olup gitmen için kaç insanın daha ölmesi gerekiyor?" sorusu, mazlumları savunanlar tarafından Zulm eden Diktatörler'e sorulmadan önce,
Hurafeler ve Duygu Sömürüleriyle Köleleştirilmiş insanlarca Dinci Diktatörler'e dönüp sorulması gereken bir sorudur!
Din adına sömürü, zina ve faiz'den katbekat kapsamlı bir sömürüdür!
Din adına insanları pasifleştirmek, zalimlerin pisliklerinden daha büyük bir zulümdür!
Din adına insanları ayetlerle, hadislerle kandırmak, katillerin katliamlarından daha ölümcüldür!
Önemli olan zaten antipatik ve iğrenç olan diktatörleri def etmek değil,
Resmine bakılıp ağlayarak rabıtalar yapılan, zorda kalındığında Allah yerine Allahın sekreteri zan edilip kendisine yakarılan, hep tevekkülde görünüp ne hikmetse devletin güdümünden hiç çıkmayan, 70 bin konuşmasında 1 kez bile ağzına İnkılab diye bir laf alamayan, gündem'in rüzgârı nereye sürüklerse o tarafa konuşan, Resuller'in Devrimleri'nden damıtılmış bir teoriği ve pratiği olmayan, özne'leşmeyi zillet, nesne'leşmeyi izzet sanan, mezhepçi-milliyetçi-dinci paradigmalarla insanları vahşice koyunlaştıran ruhbanlardan kurtulmaktır.
Bu Allah'ın ve dolayısıyla tüm Peygamberler'in gerçek ve en önemli Sünnetidir!
Acı reçete, zor zanaat budur ve Peygamberler'in çektikleri bütün zorluklar da, bu denklemi kabullenmek istemeyen uyuşturulmuş beyinlere laf anlatmaktan, Din Mafyası ile birlikte bir de bu afyonlularla uğraşmaktandır.
Ehl-i Sünnet olunacaksa ayakta hacet gidermekten kaçınmanın, suyu 3 yudumda içmeye kasmanın değil, bu yolun ehli olunur!
Şia olunacaksa, bu hikmete, bu insancıllığa, bu devrimciliğe taraftar olunur!
Aksi takdirde Kurandan ve Resulullahtan on yıllar sonra kurulmuş 2 politik partiden birisi olan Ehli Sünnet ve diğeri olan Şiilik, daha uzun asırlar, İslam insanlarının yer altı ve üstü zenginliklerine, tüm değerlerine, canlarına, ırzlarına, hayatlarına göz koyanlarca kurnazca kullanılacak gereksiz müesseseler olarak, araştırmayan, sorgulamayan, anlamayan kalabalıklar sayesinde kapılarını açık tutacaklardır.
Biz bir kez sunî ihtilaflara girdiğimizde, başkalarının bizi bin kez sömürmeleri ve öldürmeleri kolaydır, kaçınılmazdır, normaldir.
Çünkü bu ihtilaflar, bu oyalanmalar bizi santim santim yer bitirdi, yine bitirir ve mikroba göre en ideali, yorulmuş ve zayıf düşmüş bir bünyedir.
Rotası çizilmemiş bir gemiye hiçbir rüzgâr yardım edemez.
Bir gemide iki hasım kaptan varsa, rüzgâr nereden eserse essin, o gemi batar!
Dolayısıyle, Mezhep üstünden geliştirilen hiçbir söylem, insancıllıkla, Allah tarafından hedefleri çok net işaret edilen bir İslamla bağdaştırılamaz.
Avrupanın ırkçılıkla mücadelesi renkler, Müslümanların Irkçılıkla mücadelesi mezhepler üzerinden olmalıdır, olacaktır.
Ve korkarım fanatikçe döndürülen mezheb dolapları yüzünden daha uzun zamanlar evdeki dolaplarımız, kalbimizde ukde bırakan tişörtler saklayacaktır
Şehid Ahmed Yasin ve Mezheb Dolabında bir Tişört
Yorumlar
Ömer Hacı Ali
2012-03-29 08:04:47
Budur. Allah'ın dini bir tanedir, biz atalarımızdan gelen "her şeyi" Allah'ın dini yerine geçirerek, bu hiperegoizmden, bu asabiyetten vazgeçmedikçe ve aklımızı kullanmaya direndikçe başımızdan aşağı pislikler yağmaya da devam edecektir zira bu Rabb'in sözüdür.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2006 Analiz Merkezi | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Haber Scripti: CM Bilişim
Haber Scripti: CM Bilişim